Popüler Kültür Eleştirisi
Popüler Kültür Eleştirisi


Ayse Lahur Kırtunç

Popüler kültür arastırmaları konusundaki konusmama önce kültür tanımlarıyla baslamak istiyorum. Sonra popüler kültür tanımları ve popüler kültürün isleviyle devam edecegim. Sonra bir ikili yapmaya çalısacagım. Burada popüler kültürü elestirenlerin durusuyla, popüler kültür incelemelerinden yana olanların durusunu kısaca özetleyecegim. Sonra Türkiye’deki popüler kültür incelemelerindeki sorunlara, dilim döndügünce, aklım erdigince, biraz deginecegim ve umarım, bunların hepsinden, kendi durusum da ortaya çıkacak.

Kültürün birbiriyle gelisen, çelisen iki ana tanımından yola çıkan ve birbirine taban tabana zıt iki tavır gösteren egilimden söz etmek olası. Bunlardan bir tanesi kültür ögelerinin bazıları iyi, bazıları kötü; bazıları degerli, bazıları degersiz; bazıları kaliteli, bazıları kalitesizdir diyen “seçkinci” tavır. Bu tavır degerlendirme yapma, hüküm verme, elestirme ve kitleler adına karar verip görüs bildirme egiliminde olan tavır. İste bildiginiz gibi, Matthew Arnold’dan beri süregelen, kurumsallasmıs tavır. Bunlara Fildisi Kuleciler de diyebiliriz çünkü kültür ögelerinin yükseltici, derin ve saygıdeger olması gerektigini savunmaktalar.

İkinci tavır da kültüre çok daha genis bir tanım getirme yanlısı olan, kültür ögelerini tarif ve tasvir eden, çözümleyen, listeleyen, kaydeden, inceleyen ve kültür-toplum baglantısını “niçin?” sorusu sorarak irdeleyen tavır. Bu gruptakilere de Genis Açılı Kamera Kullananlar diyebiliriz. Çünkü yargılama degil kaydetme ve anlamlandırma yanlısıdırlar. Ray Browne’ ın deyisiyle kültürü dinamik, degisken, yansıtıcı, genis ve kitlelere mal olmus olarak tanımlamak isterler.

Fildisi Kulecilerin yüksek kültür diye tanımladıgı kültür ürünlerinin tadına varabilmek için, özel egitim ve eskilerin talim terbiye dedikleri bir süreç gereklidir. Ayrıca, sanatçının hangi estetik ortamdan beslendigini bilmek, nasıl bir kimlige bürünerek yarattıgının da farkında olmak gereklidir. Ancak, popüler kültür incelemesi yapanlar seçkinci sanatı, zengin, akıllı ve egitimli insanların malı; popüler kültürü ise, aptal, yoksul ve egitimsiz insanların alanı olarak tanımlamaktan dikkatle kaçınmaktadırlar. Her toplumda, her ikisine de yer oldugunu titizlikle vurgulamakta, bunları degerlendirmeci bir sınıflamaya tabi tutmadıklarını özenle belirtmektedirler. Toplum bireyleri her ikisinden de beslenmekte ve tercihlerini bazen birinden, bazen digerinden yana kullanmaktadırlar. Bu nedenle zorunlu olarak kullandıgım seçkinci ve fildisi kuleci gibi tanımları yargılayıcı degil, betimleyici teknik tanımlar olarak kullandıgımı algılamanız konusunda ısrar etmek istiyorum.

Popüler kültür çevremizdeki tüm yasamdır. Nachbar ve Lause popüler kültürü okyanustaki suya, bizleri de suyun içinde yüzen balıklara benzetmektedir. Balıklar suyun içinde bulunduklarının, çevrelerinin tamamen suyla çevrili oldugunun ve hatta bu suyun dısında da baska ortamlar olabileceginin, nasıl bilincinde degillerse, insanlar da popüler kültür içinde yasarlar fakat suya her zaman çözümleyici biçimde bakamayabilirler.

Bir ürün veya olgunun popüler kültür alanına girmesi için, onun çok yaygın bir sekilde ve benzerleri arasından özgürce seçilmis olması gereklidir. Yani zorlanarak seçtirilen, kabul ettirilen veya satın aldırılan birsey bu tanıma girmez. Özgür seçimle tercih edilmis olması belirleyicidir. Örnegin 1960’ların müzik dünyasını kasıp kavuran the Beatles toplulugu hepimizin üzerinde anlasabilecegi bir popüler kültür ürünüdür. Lawrence W. Levine’in Highbrow/Lowbrow kitabında söz ettigine göre , 19. yüzyılın sonlarından itibaren seçkin konumuna yükseltilen Shakespeare de, ondan önce popüler kültür ürünü olarak tüketilmistir, genis kitlelerce. Russell Nye’in popüler kültür tanımına göre, popüler kültürün olusabilmesi için, üç tane unsur gereklidir. Çok sayıda insan, para ve iletisim olanakları. Çok sayıda insan gereklidir, çünkü kentlesmeyle kırsal köklerinden kopup kentlere çokusan insan toplulukları yeni yasam ve kimliklerini olusturma geregi hissettiler ve popüler kültür onları yapıstırıcı oldu, uhu görevi gördü. Para gereklidir çünkü Endüstri Devrimi’yle ortaya çıkan orta sınıfın eline para geçti ve eskisinden fazla bos zamanları oldu. Para dolasımının artmasıyla da tüketim arttı; dolayısıyla, tüketim kültürü de, ortak kültür olarak, arttı. İletisim tabii ki gereklidir. Ortak popüler kültürün tanıtılabilmesi, tüketimin körüklenmesi için, önce matbaanın giderek tüm kitle iletisim araçlarının devreye girmesiyle, ortak kültür tüketime sunulmus oldu.

Popüler kültür incelemelerinde, çok kullanılan bir tanım, popüler kültürün çagın ruhunu yansıtmadaki islevselligidir. Almanca da Zeitgeist olarak isimlendirilen bu kavram, belli bir çagın veya bir dönemin toplumsal inanç ve degerlerini anlatmak için kullanılmaktadır. Örnegin, Cumhuriyet’in ilk yıllarının ruhu, veya Özal dönemine damgasını vuran deger yargıları gibi. Genel kabul gören tanımlara göre, bir olgu, kisi veya nesnenin ne denli yaygın ve popüler oldugu, o kisi, nesne veya olgunun çagının, insani inanç ve degerlerini ne oranda yansıttıgıyla dogru orantılıdır. Yani ne denli yaygın ve popülerse, çagın ruhunu o denli iyi yansıtmakta demektir. Bu tanıma göre, Kral TV’yi, Çarkıfelek’i ve Galatasaray-Arsenal maçını incelemek dogru yaklasımlar olacaktır. Popüler kültür incelemecisinin amacı, Kral TV’nin, Çarkıfelek’in veya Galatasaray sampiyonlugunun, estetik veya sanatsal degerinin ortaya çıkarılması degildir. Kültürel anlamlarının, toplumu neden bu denli ilgilendirdiginin, çok sayıda kisinin bu popüler kültür ürünlerini tüketirken nasıl bir dürtüyle, hangi derdine çare olarak bu ürünlere, olaylara yöneldiginin arastırılmasıdır. Bir baska deyisle, popüler kültür ürün ve olguları estetik zevkler tatmak yolunda bir amaç degil, toplumu okumak için kullanılan bir araçtır.

Popüler kültür incelemesi yaparken, gözden hiç kaçırılmaması gerekli soru “niçin” sorusudur. Örnegin, Pretty Woman isimli film niçin gise rekorları kırmıstır? Veya Fatal Attraction filminin son sahnesinde, Michael Douglas’ın Glenn Close’u öldürme sahnesinde, niçin seyirciler ayaklara fırlayıp, “Kill the bitch, kill the bitch” diye bagırarak tepki göstermislerdir?

Popüler kültür incelemelerinde yanlızca yaygın ve çok tüketileni degil, tercih edilmemisi incelemek de toplum hakkında bilgi verebilir. Örnegin, vizyona çıkmıs fakat çok az seyirci çekebilmis bir film de toplumun o ürünü niçin tercih etmedigi yolunda bazı çözümlemeleri getirebilir. Yani basarısız olan da, en az basarılı ve popüler olan kadar bilgi verebilir toplumsal egilimler hakkında.

Popüler kültür kisinin ve toplumun temel egilimlerini ve dünyaya bakıs açısını olusturur. Birey ve toplum genelde bu egilimleri sorgulamaz. Hatta çogu kez bu egilim ve bakıs açılarının farklı topluluklarda, farklı biçimlerde olabilecegini bile düsünmez. Bir filin degisik organlarını elleriyle yoklayıp da fili farklı farklı tarif eden körlerin öyküsündeki gibi, kendi deneyimlerinin tek gerçek oldugunu kabul eder ve üstelik bu konuda dayatmacı bile olur. Kendi kisisel ve toplumsal deneyimleri sınırlarında haklıdır da. Popüler kültür incelemelerinin yapması gereken sudur: Kanıtlama geregi duymadan kabul ettigimiz fil tanımlarımızın tek fil tanımı olmadıgını, yanıbasımızda duran diger birey ve kurumların, filin farklı bir organını tuttugu için bizimkiyle hiç de örtüsmeyen bir fil tanımı yaptıgını anlatmak. Bir baska deyisle, popüler kültürü, yine yansıtıcı olarak kullanarak toplumsal dokumuzu, egilimlerimizi, bakıs açılarımızı, degerlerimizi ve yargılarımızı tartısmak, irdelemek ve giderek çözümlemek.

Bir toplumun söylenceleri, kahramanları, törenleri, kutsal bildikleri, gülünç buldukları, yücelttikleri, yere batırdıkları, kısacası o toplumu olusturan inanç ve deger sistemlerinin tümü, popüler kültür ögelerine yansır. Bu nedenle popüler kültür incelemeleri toplumsal dokunun çözümlenmesinde kullanılır.

Popüler kültür genelde ticari amaçlıdır. Popüler kültürün üreticileri, hem çagın ruhunu yakalamaya zorunludurçünkü ürettigini en fazla gelir getirecek biçimde satacaktır, kâra geçmek amacı gütmektedir. Üstelik de ürettiklerini pazarlamak için, “buna gereksiniminiz var, bu olmadan asla yasayamazsınız” diye baskı yapma durumundadır. Devasa reklamcılık sektörünün varolus nedeni budur. Satılan ister kaset olsun, ister sampuan olsun, ister dergi, ister internet aboneligi; üretici ve reklamcı elele verip, ticari basarıya dogru adım atar. Ürün veya hizmet, ticari basarı kazandıgı anda zaten popüler kültürün ilgi alanına girmis demektir. Bir baska deyisle, popüler kültür, toplumun ilgi ve yönelimlerini yansıtır, fakat aynı zamanda bu ilgi ve yönelimleri büyük oranda yönlendirir de.

Popüler kültür, hayalci ve kaçıs yanlısıdırkaçıs yanlısını, escapist’in karsılıgı olarak kullanıyorum. Bir toplumun yücelttigi sarkıcılar, süpermenler, özel güçlere sahip kahramanlar, o toplumun kaçıp sıgınmak için yarattıgı veya kendi gerçeklestiremediklerini gerçeklestirmesi için kurguladıgı kisiliklerdir. Ancak hayalci ve kaçıs yanlısı asagılama içeren tanımlar degildir. Çünkü toplumun nelerden, kimlerden, hangi gerçeklerden kaçtıgını tanımlamak, o toplumun en derinlerde yatan korku ve düslerini ele vermesi açısından önemlidir. Bu nedenle çizgi romanlar, çizgi filmler, müzisyenler, Rambolar, süpermenler, James Dean, Batman, Kan Kalesi Cengi, hepsi birer popüler kültür hazinesidir. Çünkü basit bir kaçıs ve hayalcilik ürünüdürler. Basit seyler girift anlamlar içerirler, tabii okumasını bilene.

Popüler kültürün evrensel dogrular olarak sundugu gerçekler aslında belli bir zamana ve uzama ait gerçekler olabilir. Popüler kültür, bu olguları, tartısılmaz gerçekler ve sorgulanmasına bile gerek olmayan dogrular olarak sunmakta son derece beceriklidir. Örnegin, reklamlarda kullanılan kadın imgelerini incelersek, bu ülke kadınlarının en yaygın temsil edilme sekillerinin, evinin isleriyle ugrasan biri veya cinsel nesne seklinde sunuldugunu görebiliriz. Bu olgu çogu Batı ülkesinde de aynıdır. Böylece toplumsal cinsiyet rollerini kadının dogasından gelen bir yapıda oldugu, bu rollerin hiç tartısmaya bile degmez gerçekler olarak sunuldugu görülür. Medyanın gücü de iste burada. Sunulan kalıplar toplum tarafından içsellestirilir, kabullenilir, geçerli bir formül, hatta tek formül oluverir, yani en azından bu potansiyele sahiptir.

Tarihsel açıdan bakıldıgında, kimi sanat eserlerinin iyi ve degerli, kimilerinin kötü, degersiz ve yüzeysel olarak isaretlenmesi, kültürel zevkin sınıf bazlı bir hiyerarsi içinde kurumsallasmasından ortaya çıkmıstır. Egemen sınıflar kendi zevk ve deger yargılarını evrensel ve her dem geçerli ölçütler olarak sunmuslar ve kabul ettirebilmislerdir.

Buna üç açıdan itiraz edilmektedir. İdeolojik açıdan itiraz: Her devirde geçerli ve degismez estetik degerler oldugunu iddia etmek, gerçeklere uymamakta ve görecelige yenilmektedir. Güzel, estetik açıdan uyumlu ve degerli tanımları zaman ve uzam içinde pek çok kez degisiklikler göstermistir. Bir çagın begendigine, yüz yıl sonraki insanlar gülerek, hatta igrenerek bile bakabilmislerdir. Bu nedenle popüler kültür incelemecileri, degismez, estetik ölçütler yerine, politik degerlendirme ve ideolojik çözümleme yapmayı yeglemektedirler. Politik ve ekonomik gücü elinde tutan sınıfların kendi güzelini, degerlisini herkese kabul ettirmeye çalıstıgını göstermektedirler.

İkinci itiraz biçem ve içerik açısından. Yüksek kültürün savunucuları, yüksek kültür eserlerinin biçem ve içerik olarak daha saglam, daha girift ve daha incelikli oldugunu; popüler kültürün ise, genelde bu açılardan özensiz, salas ve yüzeysel oldugunu söylemektedirler. is Barker gibi popüler kültür savunucuları ise, iyi sanat ile kötü sanat arasındaki farkın biçem, içerik özelliklerinden degil, gerçek yasamı ne denli aydınlattıgı göz önüne alınarak yapılması gerektigini söylemektedirler.

Üçüncü itiraz da kalite ve estetik ölçütler açısından yapılan itiraz. Yine uyum, güzellik ve kalite gibi kavramlar yalnızca sanat eseri olarak üretilmis malzemeye atfedebilecek kavramlar degildir. Örnegin, çok sık, spor bir arabanın tasarımı, görünüsü, pırıl pırıl cilalı olması ile, aynı kavramlar böyle bir örnek için de kullanılabilir. Dolayısıyla, zaten kültürden kültüre farklılık gösteren, güzel, kaliteli, uyumlu gibi kavramları her çaga ve her topluma aitmis gibi göstermeye kalkmak, tarih bilincinden yoksun olmanın göstergesidir. Bu ısrar olsa olsa seçkinler ve ekonomik gücü elinde tutanlar sınıfının, tüm diger sınıflara kendi deger yargılarını kabul ettirme çabasıdır. Üstelik popüler kültür nasıl ticari bir meta ise, daha dogrusu ticari bir meta olmakla suçlanıyor ise, sanat olması için üretilmis sanat da satılan, alınan, üretenin ve hatta aracının para kazandıgı, sanatçının geçimini sagladıgı bir endüstri ürünüdür genellikle. Sistine Kilisesinin tavanını bezeyen kisi, bu isi nasıl para karsılıgı yaptıysa, Ruhsar dizisini hazırlayanlar da para karsılıgı çalısmaktadırlar.

İste bu nedenlerle, Chambers gibi arastırmacılar, yüksek kültürün de diger alt kültürler gibi bir alt kültür oldugunu, toplumda var olan pekçok farklı bakıs açısı gibi, onun da farklı bir bakıs açısı oldugunu belirtmektedirler. Ancak bu farklılıklar toplumsal hiyerarsi içinde kullanılmakta, güç saglamak için pekistirilmekte ve toplumsal güce tahvil edilmektedir. Bunu yapmanın en yalın yolu da, yüksek kültürü yüceltirken, popüler kültürü yerin dibine batırmak, popüler kültür tüketicilerini asagılayarak hadlerini bildirmektir. Bundan âla güç gösterisi olabilir mi?

Popüler kültürü çevremizi saran su, toplumu da suda yüzen balıklara benzeten örnege dönecek olursak, popüler kültür incelemelerindeki temel sorunu hemen görebiliriz. Suyu tek gerçek olarak algılamak, baska ortamlar da olabilecegini görmemize engel olur. Bu durumda kendimizi,bir an suyun dısına fırlatmanın gerekliliginden söz edebiliriz. Aynı noktadan yola çıkarak, bazen bir baska kültürü incelemek, kendi üyesi oldugumuz kültürü incelemekten daha kolay olabilir. Çünkü o yabancı kültüre uzaktan bakmanın avantajları olacaktır. Bazı olguları tek gerçek olarak algılamamız güçlesecektir. Aynı nedenle kültür incelemelerinde kıyaslamalı çalısma yapmak özendirilmektedir.

Popüler kültür incelemelerinde seçkinci tarafı temsil ettigi düsünülen elestirmenlerin durusu söyle: az önce de söyledigim gibi, popüler kültür kalitesizdir, kültürün en iyi ve en degerli yönünü degil, ticari, savruk, özensiz, emek verilmemis yönünü yansıtır. Dolayısıyla incelenmeye deger ürünler, olgular degil, zorunlu olarak karsı karsıya gelindiginde bile utanarak basımızı çevirmemiz gereken, varlıgını bile kabul etmememiz gereken sapkınlıklardır. Ancak ticari ve yaygın olması, popüler kültürün çagın ruhunu yansıtması açısından bir zaaf degil, tam tersi bir güçtür. Seçkinci durusun popüler kültürün incelenmesine, bir diger itirazı yaratıcılıktan uzak, tekrara ve imitasyona dayalı olmasıdır. Popüler kültürün tekrara ve üretilmisi kopya etmeye, benzerini üretmeye yatkınlıgı da onun eksigi degil, tam tersi gücüdür. Çünkü halk kitleleri birbirinin tekrarı, kopyası, benzeri ürün ve olguları tüketiyorsa, bu o ürün ve olguların gizli bir güce sahip oldugunu, halk kitlelerini derinden etkileyebildigini, o kitlelerin düs ve isteklerini arzuladıgı, öykündügü seyleri içerdigini gösterir. Popüler kültürün incelenmesi yasamın karmasıklıgı içinde, bir anlam ve düzen çıkarabilme çabalarının incelenmesidir. Bu nedenle popüler kültür incelemeleri, seçkincilerin parametresi olan kalite ön kosulunu ölçüt kabul etmez. Kalite degil, yaygınlık ölçütü popüler kültür incelemelerinde, birinci derecede önemlidir. Popüler kültürü ve popüler kültür incelemelerini elestirenlere bir örnek olarak size Frankfurt Okulu’nu hatırlatmak isterim. Bildiginiz gibi, Marksist bir okuldur. Adorno ve Horkheimer’ın The Culture Industry eserinde özetledigi temeller üzerinde durmaktadır. Bunlar “kültür, kapitalist üretim merkezlerinin elinde” demektedir. “Kültür politik ekonominin tekelinde” demektedir. Demokratik, bireyci, çesitli olmakla övünen kültür ürünleri aslında otoriteden yana ve uyumcu—conformist’in karsılıgı olarak kullanıyorumuyumcu ve standartlasmıs durumda herkese aynı damgayı vuruyor, diye popüler kültürü elestirmektedirler. Ve popüler kültürü hem estetik, hem politik açıdan kirlenmis görmektedirler.

Örnegin, Adorno caz gibi kültür ürünlerini stilize edilmis ve yasamı oldugu gibi kabullendirmek hatta kutsamak için kullanıldıgını düsünmekte ve conformism’in, uyumculugun giderek zayıf benlikler ve otoriteye tapan kisiliklere yol açacagını öne sürmekte. Ama mesela caza kıyasla atonal müzigin, dünyaya yeni bir bakıs açısını zorlamanız gerektirdigini söylemekte.

Frankfurt Okulu’yla, Frankfurt Okulu’nu elestirenler arasındaki temel durus, anlam üretiminin nerede yapıldıgı konusunda. Frankfurt Okulu anlam üretimini, üretim veya metin düzeyinde yapıldıgını savunuyor. Ona karsı çıkanlar ise, anlam üretiminin tüketim ve tüketici düzeyinde yapıldıgını söylüyor. Frankfurt Okulunu elestirenler arasındaki bunların arasında Fiske, Chambers, Hebdidge ve Willis varbunlar “anlam ürünün içinde degildir; her bir tüketici ürünü tüketirken anlamını kendine göre yeniden üretir” demekteler. Kullandıgı terminoloji bile farklı bu iki zıt grubun. Mesela, Frankfurt Okulu kitle kültürü der ve bunu yermek üzere söylermass culture olarak kullanır. Ama popüler kültür taraftarları, kitle kültürü tanımını hiç kullanmazlar, popüler kültür tanımını kullanırlar.

Yine Mc Guigan Kültürel Popülizm adlı eserinde, sıradan insanların deneyimi ve yasantılarını politik açıdan ve çözümleyici biçimde incelemek, yüksek kültürü incelemekten daha önemlidir demektedir.

Popüler kültür incelemeleri ve degerlendirmeleri, kültür ürünlerinin estetik degerlerini tartısmak, onların kaliteli mi, kalitesiz mi oldugunu sorgulamak yerine, bir ürünün hangi güç dengeleri içinde varoldugunu ve genis toplumsal çerçevede yerinin ne oldugunu irdelemelidir, diyorlar.

Fiske’e göre iki tür ekonomi var. Biri finans ekonomisi, biri kültürel ekonomi. Finans ekonomisi tabii ki parayı ön plana alıyor, üreticiyi ön plana alıyor. Üretici parasının karsılıgını nasıl alacak, onu düsünüyor. Kültürel ekonomi de, ürünün kültürel anlamlarını, kime, niçin hitap ettigini ve toplumsal kimlikleri göz önüne alıyor. Tüketim düzeyinde, anlam üretiminde belirleyici degil, finans ekonomisi. Anlam üretimini tüketici kendisi yapıyor. Üretilen anlam, ürünü sekillendirip, pazara sürenin kurguladıgı anlam olmayabilir. Hatta tüketici kurgulanandan çok farklı anlamlar da üretilebilir. Bu nedenle Fiske popüler kültüre, anlambilimsel savasın sürdügü alan demektedir. Bence çok çarpıcı bir tanım. Site of semiotic warfare İngilizcesi. Üretici pazarı inceler, çevreyi koklar, ticari açıdan basarılı olmasını saglayacak anlamları ürünün içine elinden geldigince tıkıstırır. Ürünü pazara sürer. Birincil amacı tabii ki para kazanmak, kâr etmek. Ancak tüketici ürünü alır veya tüketir. Ama üreticinin kodladıgı anlamı kabullenebilir de, reddedebilir de. Tüketicinin ulastıgı anlam tamamen farklı da olabilir. Ürüne hayran da olabilir, onunla dalga da geçebilir, benimseyebilir ya da nefret de edebilir. Esas geçerli olan anlam, tüketicilerin her birinin kendi geçmisini, ardalanını, kisisel deneyimlerini kullanarak üretecegi anlamdır. Bu anlam da tüketiciden tüketiciye degisecektir, besbelli.

Bu nedenle bazı popüler kültür ürünlerine bakıp, “Bunlar bizim milleti sersem mi sanıyorlar!” diyoruz. Bu soruyu soruyorsanız, üreticinin hedef kitlesi degilsiniz, besbelli. Üretici sizi içermeyen farklı bir hedef kitlesi amaçlamıs. Parasını oradan çıkarmayı umuyor, sizi pazar olarak görmemis. Ancak popüler kültür incelemecisi, yalnızca “Bunlar bizleri sersem mi sanıyor” sorusunu sorup konuyu kapatan kisi degildir. Popüler kültür incelemecisi, ürünün hangi hedef kitleyi amaçladıgını saptar, o hedef kitlenin o ürün karsısında nasıl bir tavır aldıgını arastırır. Ve en önemlisi, “niçin” sorusunu sorar. Üretici ürüne belli özellikleri niçin kodlamıstır, hedef kitle ürünü niçin begenmistir, niçin reddetmistir, ürün hedef kitlenin hangi düslerini tetiklemistir ve giderek bu tepki o kitle için neler söylemektedir? Veya iki anlam birbiriyle çakısmıs mıdır, çakısmamıs mıdır? Popüler kültür incelemecisinin soruları ve hedefleri bunlar olmalı.

Popüler kültür incelemelerinin, Türkiye’de ve baska ülkelerde boy hedefi olmasının birkaç nedeni var benim gördügüm kadarıyla. Biri, oldukça yeni bir alandır ve tepki çekmektedir. İkinci neden, benim geldigim ardalandan gelen pek çok gelenekçi akademisyen, popüler kültür incelemelerinin gerektirdigi formasyona sahip degildir ve yeniden yapılanmayı veya yeniden cihazlanmayı gereksiz veya fazla zahmetli görmektedir. Üçüncü neden: Popüler kültür her kültürde oldugu gibi, ideolojik tınılarla dolu bir alandır. Ülkemizde ideolojinin her türlü egitim kurumundan dıslanması gerektigi görüsüsanki böyle birseyi gerçeklestirebilmek mümkünmüs gibison kırk yıldır giderek artan bir devlet politikası olmustur. Bu nedenle akademisyenler de, ögrenciler de ideoloji sözüne bile yürek tıpırtılarıyla yaklasmaktadırlar. Böyle “kaka” seylere bulasmakta çekingen davranmaktadır. Oysa günlük yasamın her yönü ideoloji içermektedir. İdeolojiye bulasmadan yasamak, hiçbir baglamda olası degil. Sabah mavi kazagınızı mı, sarı tisörtünüzü mü giymeye karar verdiginiz zaman bile ideolojik bir karar vermektesiniz.

Dördüncü neden, popüler kültür incelemeleri metodoloji ve yaklasım sorunları içermektedir. Bu açıdan katiyen bir gül bahçesi degildir ve yakın bir gelecekte de olacaga benzememektedir. Özellikle disiplinlerarası yaklasımlar, birkaç alanı tanımayı gerektirmektedir. Ve bu da akademisyenleri endiseye ve güvensizlige düsürmektedir. Kendi alanımdan örnek vermek gerekirse, eski usul bir edebiyat inceleme geleneginden yetismis ve pismis bir akademisyen için, yıllardır kullanageldigi metod ve yaklasımların yanısıra filme, reklam metinlerine, müzige, moda endüstrisine bakıp bunları edebiyatla harmanlamak kolay degildir. Üstelik popüler kültürün guruları bile, “eklektik olun ve yaratıcı olun”un dısında bir metodoloji ve yaklasım önerememektedir. Bu durumda pek çok akademisyen, “bu saatten sonra sosyolog mu olacagım?” endisesiyle, baska bir alan olarak gördükleri konularla ilgili, okuma, arastırma, bilgilenme yoluna gitmekte çekingen davranmaktadırlar.

Popüler kültür incelemeleri disiplinler arası genisleme çalısmalar yapılabilecek bir alandır. Özellikle elektronik ortamların kullanımıyla pek çok bilgiye ulasmak kaynak bulma sorunları olan ülkemizde bile olasıdır. Yani bu bir kaynaga ulasamama sorunu degil, bir baska disipline tecavüz etme endisesi ve bunun yarattıgı güvensizlik gibi görünmektedir.

Üstelik bu durumu daha da vahim hale getiren baska bir sorun daha vardır. Pek çok geleneksel akademisyen disiplinlerarası çalısmalara kuskuyla bakmakta, kendi alanında yetismemis akademisyenlerin o alanla ilgili yüzeysel de olsa bir söz söylemesine karsı çıkmakta ve tipik bir “burası benim arka bahçem, seni buralarda gezerken görmeyeyim” sendromu sergilemektedir. Sanki sosyologun yazdıgı bir makaleyi, müzikçi okuyup anlayamazmıs gibi, sosyal bilimciler bazen çok hırçın alan savunması davranısları sergilemektedirler. Bu nedenle örnegin, bir roman çözümlemesi için, sosyoloji veya antropoloji veya göstergebilime bir referans yapıldıgında, referansın özüne ve niteligine degil, haddini bilmezlige itirazlar yükselmektedir. Bu sosyal bilimler alanında ciddi bir zaaftır ve etkisi yıkıcı olmaktadır.

Altıncı konu: popüler kültür incelemelerinde belki de en ciddi sorun, derin bir psikolojik sorundur. Popüler kültür incelemeleri tanımı geregi, popüler, yaygın, sıradan olan ve ticari olanla ilgilendigi için, pek çok akademisyen incelenen ürün veya olgunun sınıfsal göndermelerine duygusal tepki göstermekte ve üstelik de bu tepkiyi “saygıdeger olanı korumak, kalitesiz olana burnunu egip bakmamak” kisvesi altında sunmaktadır. Tanımlaması oldukça güç olan bu mekanizmayı isterseniz bir örnekle açıklamaya çalısayım: Çogumuz gündelik yasamda yüzyüze geldigimiz, karsı karsıya kaldıgımız her ürün ve olguyu kendi ait oldugumuz sınıfın ölçütleriyle yargılarız. Bu sıradan ve farkında olmadan yaptıgımız seçimdir ve kisiseldir, özünde baskalarını da ilgilendirmez. Falanca sarkıcı sizin sınıfınıza hitap etmiyorsa veya siz onun ürettiklerinin sizin sınıfınıza ve begeninize hitap etmedigini düsünüyorsanız, o sarkıcının kasetini satın almazsınız. Ve ürettiginin tüketicisi olmazsınız. Bu sizin kisisel seçiminizdir ve kimsenin sizi aksi yönde zorlamaya da hakkı yoktur. Ancak sizin sınıfsal ölçütleriniz ait oldugunuz toplumun genis skalasında belli bir noktadadır. Ve pek çok kisi kendi oldugunu düsündügü noktanın altında olduguna vehmettigi sınıfsal ölçütleri küçümseme, asagılama, hatta yok sayma egilimindedir. İste duygusal tepki bu noktada ortaya çıkmaktadır. Örnegin, Kemal Sunal filmlerinin, Müslüm Gürses veya Ciguli’nin müziginin sınıfsal olarak sizi temsil etmedigini bilmek ve bu ürünleri tüketmemek kisisel bir seçimdir. Ama aynı ürünleri incelemeye deger bulanları yermek, duygusal bir tavırdır. Bu sınıfsal önyargılar, toplumlar arası geçisler yapamamaktadır. Örnegin bir Amerikalı da, “shit-kicking music” diye burun kıvırdıgı, country-western müzigini asagılarken, Müslüm Gürses’i begenip, incelemeye deger bulabilir. Çünkü, Müslüm Gürses onun kendi skalasının tamamen dısında bir sanatçıdır. Ve Müslüm Gürses karsısında, kendi sınıfsal ve estetik konumunu ve durusunu sorgulamak durumunda degildir. Yani açıkcası, Müslüm Gürses’in ürettigine nötr ve önyargısız olarak bakabilir. Çünkü bu seçim onun için, “benden asagıda,” “benden yukarıda” ölçütlerini devreye sokmayacaktır. Çünkü, onun sınıfsal ölçütleri kendi toplumunun skalasında varlıgını sürdürür ve yabancı bir sanatçı o skalada sınıfsal gösterge olarak yer alamaz. Tersini düsünecek olursak, bir Türk de Müslüm Gürses’e kendini temsil etmedigini düsünüp tepeden bakabilir. Ama bir Amerikalının güzelim country-western’i niye “shit-kicking music” diye asagıladıgını anlamayabilir. Müzik müziktir canım. Altı, üstü, asagılıgı, üstünü, adisi, kalitesi mi olurmus? Peki Ciguli? Ha o baska. “Baska adam mı kalmadı; her gece çıkarıyorlar su çingeneyi televizyona canım!” İste duygusal tepkinin ve çifte standardın dikâlası.

Oysa popüler kültür incelemeleri, bu tür tepkilerin ötesinde at kosturabilmeli. Kemal Sunal filmlerinin kimler tarafından izlendigini arastırabilmeli, o genis kitlenin bu filmlerin hangi yönüyle ilgilendigini bulmaya çalısmalıdır. Toplumu derinden ilgilendiren, onun duygu ve düsüncelerini, ruh dalgalanmalarını, mindset dedigimiz zihin kalıplarını, bu tür çalısmalar ortaya çıkarabilir. Giderek bir çagın ruhunu yakalamak popüler kültür çalısmalarıyla mümkün olabilir. Bu arada sunu da eklemek isterim. Genç akademisyenler de baskılar altında kalıyor, arkadaslar. Arastırma konularının sınırlandırılması gibi oluyor bu. Veya akademik yükseltmelerde baskı aracı ve hatta doçentlik ve profesörlükten döndürme nedeni olarak kullanılıyor, popüler kültürle ilgilenmek. Hatta bazıları basvurdukları seminerlerden, red bile ediliyorlar, popüler kültürle yaptıgı çalısma begenilmedigi için.

Popüler kültür incelemeleri yaygın ve popüler olanı yegler ve yüceltir demek yanlıstır. Bir toplumda, seçkin kültür de, popüler kültür de hep var olmustur ve hep var olacaktır.

Popüler kültür incelemecisi, yargılayıcı ve dıslayıcı olmamalı, “ya o ya bu” tavrı yerine, “hem o hem bu” tavrı içinde olmalıdır. Tesekkür ederim.

Bant çözümü: Sule Tarakçıoglu

Kaynak : www.kulturad.org
Record Date : 2 - 6 - 2010
This page has been visited 1205 times.